22 Eylül 2012 Cumartesi

Kuvâ-yi Milliye Şehitleri

şehitler, kuvâyi milliye şehitleri, 
mezardan çıkmanın vaktidir! 
şehitler, kuvâyi milliye şehitleri, 
sakarya'da, inönü'nde, afyon'dakiler 
dumlupınar'dakiler de elbet 
ve de aydın'da, antep'te vurulup düşenler, 
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz 
yatarsınız al kanlar içinde. 
şehitler, kuvâyi milliye şehitleri, 
siz toprak altında derin uykudayken 
düşmanı çağırdılar, 
satıldık, uyanın! 
biz toprak üstünde derin uykulardayız, 
kalkıp uyandırın bizi! 
uyandırın bizi! 
şehitler, kuvâyi milliye şehitleri, 
mezardan çıkmanın vaktidir...


Nazım Hikmet Ran 




20 Eylül 2012 Perşembe

Manet: Kırda Öğle Yemeği Üzerine

Kırda Öğle Yemeği, Manet

   Bir zamanlar, güzellik ve    çirkinlik birbirinden net bir şekilde ayrılıyormuş.
Bir gün Güzel ve Çirkin birlikte, bir nehire yüzmeye girmişler. Güzel nehirdeyüzerken, nehirden çıkan Çirkin, Güzel'in elbiselerini giymiş. Güzel'de nehirden çıkmak isteyince bakmış ki kendi elbiseleri yok. Bunun üzerine mecburen Çirkin'in elbiselerini giymiş. O günden bu yana insanların büyük bir kısmı Güzel ile Çirkin'i birbirlerinden ayıramaz olmuşlar. Ancak Güzel ve Çirkin'i tanıyanlar, onları gözlerinden ve davranışlarından çıkarabiliyorlarmış.

Bu hikayeyi az çok hepiniz duymuşsunuzdur. Bende bu resimde o hikayenin bir parça başkalaşmış halini görmekteyim. Arkadaki figürü –ki kendisi perspektif olarak yanlıştır ve genel kompozisyon daha önceki eserlere benzememektedir  lakin manet bunu biliyordu ve kendi aykırı sanatını –maniyerizmi- oluşturmak adına böyle bir karar aldı. –  çirkinlik olarak baz alırsak çirkin burada güzelliğin kıyafetlerini çalmış, kendi kıyafetlerinide beraberinde götürerek izini kaybettirmiştir. Ve güzellik –olanca doğallığı ve ihtişamıyla- bizlere bakmaktadır; çırılçıplak. O günden beri insanlar hakikatin ve güzelliğin peşine düşmemişlerdir. Kendi seyirlerine dalmışlardır. Halbuki insan sürekli bir oluşum içerisindedir ve hakikat çırılçıplak gözler önündedir.  kaygı ve utanç duymadan bizim onun peşine düşmemizi beklemektedir. Çünkü bilir insanın içinde sönüp gitmeyecek umutlar vardır ve bir gün o umutlar tüm ihtişamıyla ortaya çıkar…

19 Eylül 2012 Çarşamba

Kızılderililere İthafen


Minnet Mensuresi

Çocuklarımıza en kahraman Amerikalılardan bahsedeceğiz
-Kahramandan yoksun olduğumuz bu çağda-
Manuelito'nun topraklarını terketmeyişini
İnce Ayı'nın kötülüğe aklının eremeyişini
ve Küçük Karga'nın askerlerine cesaret aşılayışını anlatacağız
Daha sonra Benekli Kuyruk'un duygusallığını
Yüzbaşı Jack'in metanetini
Ayıdişi'nin haksızlıklar karşısında susmayışını konuşacağız
Oturan Boğa'nın keskin zekasını
Beyaz Antilop'un tükenmeyen umudunu
ve Tasowi'nin içten sevgisini söyleyeceğiz çocuklarımıza
Sönmeyecek ateşimizin etrafında
Dostlarımız Lewis ve Clark larla..


18 Eylül 2012 Salı

Rimbaud Üzerine


Yabancı yazarlar arasında en çok sevdiğim Arthur Rimbaud olmuştur. -en azından şimdilik-.
Zaten sitemin isim babası da bizzat kendisidir. Bir yazısında ozanın büyük cani, büyük lanetli ve yüce bilgin oluşundan söz etmiştir. Cümlelerini ise şöyle noktalamıştır: '' Demek ozan gerçekten ateş hırsızıdır. Şimdi sizlere Sayıklamalar II adlı çok sevdiğim şiirini Robert Faurisson'un yorumuyla paylaşmak isterim.

 
Rengini buldum sesli harflerin: A kara, E beyaz, I kırmızı, O mavi, U yeşil. Her sessiz harfin biçimini ve devinimini yeni bir düzene koydum, ve harfler arasındaki içgüdüsel ses uyumlarıyla bir gün bütün duyularca benimsenebilecek şiirsel bir söz bulmakla öğündüm. (...) İşe incelemeyle başladım. Sessizliği, geceleri inceliyor, sözle anlatılamayan şeyleri saptıyordum. Saptıyordum hayal alemlerini...

Rimbaud ''Sesliler'' şiirinde erotik cinsel duyguları dile getirir. A harfini yatık düşünürsek, ayrık bacaklar, apış arası sevişmede kalkış noktası. E'yi yatırın göğüsler çıkar ortaya. Yatık I dudak çizgileri. U'yu ters çevirin, insan yüzü çıkar ortaya, alnı ve saçlarıyla. Yatık O, gözlerde mahzunluk, boşalım.             


 
 
 
 
 
 
 
 
                                                                                                 

Robert Mapplethorpe & Marcel Marien


   Robert Mapplethorpe man in polyester suit adlı resminde homofobikleri ve kendisi gibi olmayanlara hunharca saldıran faşistleri tiye almıştır. Cinsel organın dışarıda oluşuda insanların farklı olmayışlarını -tamamiyle zihnimizle alakalı bir şeydir-  neyi  nasıl görmek istersek onu öyle gördüğümüzü,  siyahi adamın –ki ırkçılığa da göndermedir bu-  tercihlerini  sapkınlık olarak algılayanlara ufak bir mesaj yolluyor böylece. Adamın kıyafetinin polyester oluşu da herkes gibi oluşunu betimliyor aslında. İnsanların hakikate ulaşabilmesi için önyargıları yıkması gerektiği gerçeği.  Hülasa: Kaçma, kabullen.
 
 


Marcel Marien'in bu fotoğrafında ise kadın yeşil aynadan kendisini seyrediyor. Yeşil aynayı bu evrenin tımarhanesi olarak betimleyebiliriz. Bu kokuşmuş düzene karşın inatla direniyor. Hayatından çalınmış güzelliklere, sanata, aşka vb. rağmenbu kirli dünyada savaşmaya devam ediyor. Şanslı olmalı. Çünkü güçlülerden. Gözlerini kaçırıyor aynadan. Çünkü gözler kalbin aynasıdır. Her şeyi açığa vurur gözler. Her şeyi ama her şeyi. Kaçıyor bundan.
Yorgunluğuunu, bitkinliğini, yıpranmışlığını gizliyor düşmanından. Tüm ayakları çamura batmış olmasına rağmen…


Dünyevi Zevkler Bahçesi

Şimdi sizlere benim için ‘’çok özel’’ olan Bosch’un ‘’Dünyevi Zevkler Bahçesi’’ tablosunu açıklayacağım.
Resmin sol köşesinde cennet, sağ köşesinde cehennem ortasında ise zevk bahçesi tasvir edilmektedir.
Solda Adem ile Havva Yaratıcı tarafından tanıştırılıyor. Daha sonra bu iki insan nefslerinin kurbanı oluyor. Yasak meyveyi yiyerek evrenin hapishanesi olan dünyada yerlerini alıyorlar. Dünyevi...
zevkler olsa gerek fazlasıyla cinsellik, en derin hazlar burada yaşanıyor. Ve insanoğlu çizgiyi sonuna kadar aşıyor, kendini dizginleyemiyor. Suyun merhametini değil cehennemini veyahut kabusunu tadacaklar az sonra. Nefsine yenilip, günahkar olduklarından cehennem kapısı açılıyor. Burası kapkaranlık bi yer. Öyleki sadece azabı –yani ateşi- görebilmekteyiz. Aşağıda ise kulak sembolünü görmekteyim. Burayı cehennem olarak baz alırsak kulak her şeyi denge içinde tutan bir organ. Arkasında da bıçak olması insanın nefsiyle kendine zarar vermesini betimliyor olabilir. Sağında da ressamın gaydaya benzer bir şey betimlemiş olması bir hayli ilginç. Burada da nefsine hakim olmak isteyenler mücadele etmelerine rağmen doğaya karşı günah işlemektedirler . İçi oyulmuş ağacı onarmaya çalışan insanlar var aşağıda da. Üzerlerinde kara büyü yahut şeytan var-yumurta bunu temsil ediyor- Sandal var lakin bu sandallar günahın çokluğundan olacak insanları taşıyamazlar. Az sonra batmak üzerelerdir. En aşağıda da cehennemden ziyade insanların orta çağ skolastik düşünceden sanat ile arındığını görüyorum. Sanat için kendini feda etmiş figürler gözüme çarpmakta. Veyahut bu insanlar eğlenceye çok düşkün olup, Yaratıcı’sını anmayı unutanların hazin bir sonu olarak da yorumlanabilir. Sağ dipte de mavi bir kuş var, diktatör olma emeliyle yanıp tutuşan. Zihinsel kölelikten kurtulamamış insanları yiyip tüketmekte. Ardından insanları çukuruna düşürmekte. Ve günahın şarabını içen figür de içini o lağıma boşaltıyor –istifra ediyor- azabı tadıyor. İşin hülasası dünyevi zevklere kanmamak ve buna direnebilmek diye de özetlenebilir. Bosch’un bu çok organizmalı resmini belli bir konuya hapsetmek ne kadar doğru bilinmez ama sadece bende uyandırdığı duygular bunlardır. Zaten sanat eseri ortaya çıkışından itibaren çeşitli anlamlandırma boyutuna girer ve kimse bunu yargılayamaz. Sevgilerimle… :)
 
 
Görsel: Hieronymus Bosch / Dünyevi Zevkler Bahçesi
 
 
 

Pavel Tereshkovets

insanlığın sonsuzluğa kavuşma anı. gelirken hiç bir şey getirmediği gibi giderken de hiç bir şey götürmüyor. ağacı dinleyip yüreğinin fısıltılarını duyuyor ve fısıltılar çığlıktan daha seslidir.


Görsel: Pavel Tereshkovets / Beyaz Sessizlik

Hıyanet-i İstanbul


 külhani adımlılarla baykuşların amansız savaşı
king crimson mahkemesinde
gandilerin kökünü kazmak istiyorlar hala
sonlarının ne olduğunu bilmeden Kadidler Kubbesinde.
 
 

 

Ağlayan Söğütlerle Dans

Hıçkırıklarımı duyar mısınız söğütler?
Ağlayan mısralarımda
Ruhum altın kafeste, yaralı kanarya
Gönlüm ise, cerasol karıştırılmış su tanklarında
Her şeyi normalleştirenlerinbu kokuşmuş diyarında
Savaşmalıyız; yalanların ötesinde
Sönüp gitmeyecek bir umutla...

 


 

 

 

 

 

Görsel: Monet, Morning with weeping willows (detay)


 


Frida Kahlo

frida kahlo'nun my brith adlı eseri. kahlo çalkantılı aşk öyküsü ve çalınmış yaşamıyla belkide dünyaya kendi parçasından bir canlı getirerek paslı tenekelere, satılmışlara ve kaypak düzene meydan okuyuşu izlenimini aldım. bir yaşama inadı gördüm halbuki ebevyn hem diri değildir hem de katildir. şöyle ki çocuğu dünyaya getirerek kendisini artık sistemden soyutlamayı istemiş bir nevi kendisinden daha üst biri oluşturmuştur artık bu yüzden kefen giymiş şekilde resmedilmiştir. ikincisi de bu iğrenç düzene bir çocuk getirdiğinden artık o bir katildir.

Aziz Antonius'un Baştan Çıkarılışı

Sizin kahramanlıklarınıza, sizin geçmiş değerlerinize, inançlarınıza, gelenek ve göreneklerinize – at dahil tüm figürler bende bu duyguları uyandırdı- itaat etmeyeceğim diyor burada ressam. Sigmun Freud’un ‘’Din toplumsal obsesyonlarımız, obsesyonlarımız ise bireysel dinimizdir.’’ Sözünü özetliyor bu resim –Zaten Freud’un Dali’ye ilham kaynağı olduğunu biliyoruz- Yani öncelikle zihinsel kölelikten kurtulmamız gerektiğini vurguluyor. Tanrı elbet var lakin muhafazakarlık boyutundaki dün günümüz kapitalistlerince kullanılmaktadır.
Ve bende kuklalardan olmayacağım, içimde inanılmaz bir direnişim gücü ve sevgi var. Ve bunları şehvete ve enternasyonel olmayan fikirlere kurban etmeyeceğim . Sizi zihnimde ben suladım ama aslında bir o kadar eğreti dayanıksızsınız ve bilirsiniz şah giderse oyun biter.
Ki benim size karşı çıkışım bile bir ideoloji oluşturur. Ne büyük paradoks! Tek farkla: Ben düşündüğüm şeye inandım; siz ise inandığınız şeye.



Görsel: Salvador Dali / Aziz Antonius'un Baştan Çıkarılışı


Francisco Goya Saturn Devouring His Son





insanlardan cahildir. cahilliğinden hiç bir zaman arınamaycağı acı bir hakikattir. bilinçlenebilmesi için kendinden bir takım ödünler vermesi gerekir. kimi özelliklerinden vazgeçmesi lazımdır. bu resimde o özelliklerinden vazgeçmemiş ve uçkur çukurunda kaybolmuş bi insanı görüyorum. zaten goya her daim gerçekleri en çıplak şekliyle ifade etmiştir bu resminde de ademoğlunun diline sahip çıkamadığını görüyorum. öyle ki dili o denli uzamış ve adeta vücut halini almış. şehvet ve en derin hazlar sonunda bir pişmanlık getirmiş olacak ki figürün korkulu yüzünü ve dilinden kurtulmak isteyişini hazin bir angarya olarak izlemekteyiz...


görsel: Francisco Goya / Saturn Devouring His Son

Uyanıştan Bir Saniye Önce, Arının Nar Etrafında Uçuşundan Kaynaklanan Rüya

Nar kötülüğün, günahın sembolüdür. Bilirsiniz ki nar ‘'yasak meyve’’ lerdendir. Dünyanın evrimi ne yazık ki çöplükten ibaret olduğundan balık burada kurbanı temsil ediyor. Yani bir günahtan kurban doğuyor. Kurbanda bu pislikleşmeye inat adeta kaplan kesiliyor. Goethe’nin deyişle evrenin ‘’tımarhanesi’’ olan bu dünyada her şeye rağmen mücadele ediyor. Ve gerçek çırılçıplak yatıyor gözlerinin önünd...
e ressamın. Figürün solunda bir silah görülüyor. ‘'Tüfek icat oldu; mertlik bozuldu’’ diyor ya Köroğlu. Haddimize değil ama tüfekten önce namlu, namluda önce ok ve yay, ok ve yaydan önce taş vardı. Belkide hiç mertliğin olmadığını anlatıyor burada ressam. Resimdeki günahın –yani narın- etrafında dolanan arı da insanı temsil ediyor. Bal yaparak nefsini kontrol altına almaya çalışıyor . Küçük
bir kaya parçasında –kısacık ömrü temsil ediyor- ve sonsuz paralel evrende –deniz de bunu temsil ediyor- bu savaşını veriyor üstelik. Zihnindeki onca inanç, ideoloji, safsata ve paradokslarla birlikte. –fil bunlarını oluşturuyor- Aslında bunlar oldukça dayanıksız. Çünkü filin bacakları epey sıska kalmış ama halen sulanıyor ki devasa bir boyut almış. Bütün mesele ise onunla savaşabilmek; teslim olmak değil asla.
 
 
Görsel: Salvador Dali / Uyanıştan Bir Saniye Önce, Arının Nar Etrafında Uçuşundan Kaynaklanan Rüya (1944) 
 
 
 
 
 
 

 

Gerçeğin Gücü

Gerçeğin Gücü

Sıkılmış yumruk, paslı teneke
İnsanlığın doğduğu yerde
Psikolojik hastalıklılarının cirit attığı perde
 
Herkesin birbirini konuştuğu;
ama kimsenin kimsenin acısını hissetmediği kaos sahnesinde
Asıl hüner tahammülsüzlüğe tahammül edebilmekte.

 
Görsel: Buchenwald Slave / Yahudi Soykırımı
 
 

William Holbrook Beard

KAPİTALİZM

Bu da neyin nesi?
Bizden biri değil besbelli
Görünüşü de bir acayip, kim bilir belki de yolunu kaybetmiş bir inci tanesi
...
Ne yapıp yapıp onu ve nicesini bertaraf etmeli
Önce ruhunu öldürüp kargalara leş diye atmalı
Sonra Tanrının merhametine bırakmalı
Düşünmeyi de sorgulamayı da yasaklamalı
İyice sömürmeli ki bize boyun eğmeli
Boyun eğdiremezsek iyi biliriz acı akıbeti –hakikati-


Görsel: William Holbrook / Discovery of Adam
 
 
 

Leonara Carrigton


Leonara Carrigton bu tablosunda insanların çeşitliliğine dikkat çekiyor. Ne kadar aynı olsalarda, aynı olmaya çabalasalar da her insan özünde farklıdır. Beyaz güvercin aynı kalmaya ve sonsuz uzlaşmaya çalışsa -yani yeni bir başlangıcı müjdelese bile- siyah güvercin – sosyal faktörler (dış görünüş, zenginlik, fakirlik vb.)- olduğu sürece farklı olmamak pek mümkün değil gibi görünüyor.
Zaten aynıl...
aşmakta bir nevi pislikleşmektir. Aynılaşmak vasatlaşmaktır. Kokuşmuş kaypak düzen her şeyi aynılaştıran ve normalleştirenler tarafından çıktığı da bilinen bir hakikattir.
Solda da ejderha –nefret ve kötülüğe dair her şey- bilinçaltımız tarafından korunuyor. Aslında dayanıksız-bunun farkına varmak ömür istiyor- naylondan bir poşet ile…
Biz ne kadar leoparlarımızı özgürleştirip saldırgan bir tutum izlesek de siyah ördeği –korkuyu- üzerimizden atamadığımız sürece savaşımız boşa çıkacaktır. Ve yiğit leopar -figürlerin solundaki- daima pasif kalacaktır. Bunu da ancak kırmızı kumaşı –azim ve kararlılığımızı- kullanarak bilinçaltımızı –beyaz nesneyi- uyandırarak başlamalıyız. En üstteki dolunayı da hayatımızdan çıkarmadığımız sürece yıldızları izleyemeyeceğiz. Bunun da tek yolu ayı –bilinçaltımızı- özgürleştirmektir.

 
 
 

Salvador Dali Sex-appeal'in Hayaleti

Bu şaheseri ilk gördüğümde kulağımda şu sözlerin yankılandığını hissettim: '' Hepimiz hainiz, çocukluğumuza ihanet ettik çünkü''
Evet sonunda -istemeden de olsa- hepimiz robotlaşmış insancıklar gibi adeta saflığımızı yok ettik ve hainler karavanındaki yerimizi aldık.
Tecrübelerimizin bizi olgunlaştırdığı inkar edilmez bir hakikat olsa da bir yanımızı da öldürmüştük diriltmemek üzere. Kendimizi düşmemek için ne kadar alıkoysakta darbeler almaya devam ettik. Ve vicdan azabı duyduğumuzda ise her şey için çok geçti. Çünkü onarılmaz yaralarla ve -mezar taşı dahi olmayan- kalbimize gömdüklerimizle karşı karşıyaydık.
Bu parçalanmış halimize çocukluğumuzun baktığını düşünün. O bu hakikati dehşet verici gözlerle izliyor. Hayır çocuğum bunları görmemelisin bu lağım çukurunun ne kadar berbat bir yer ve.. Çocukluğum uyan, büyüme!

Görsel: Salvador Dali  Sex-appeal'in Hayaleti
 

  •